Yeniden Yazım Bağlamında Faust Miti

Yeniden Yazım Bağlamında Faust Miti

Faust (Goethe) ve Doktor Faustus’a (Thomas Mann) Bakış

Faust miti bilhassa Avrupa medeniyetinin ortaçağ edebiyatı ürünlerinde tezahür eder. Söz konusu karanlık çağda teolojik anasır ve bilim birbirine zıt bir düzlemde yer aldığından -skolastik düşünce Avrupa’ya hâkim iken- teolojik figürler sonrasında genişleyerek diğer medeniyetlere sıçramak suretiyle varlığını sürdürür. Bu mit, Avrupa medeniyetini tanımak için ele alınması gereken unsurların başında gelir.

Faust, XV. yüzyılda yaşadığına inanılan ve doktorluk, sihirbazlık yapan, en nihayetinde ruhunu şeytana satmış bir adamdır. Doktor Faust yaşadığı dönemden sonra başta bir Alman efsanesine sonra da birçok edebiyat, tiyatro ve müzik yapıtına konu olmuştur. Bu bağlamda dikkat edilmesi gereken başlıca hususlardan biri Faust’un dünyevi bir karakter olmakla birlikte ruhunu şeytana satmak suretiyle ayrıca uhrevi bir temelde de ele alınabileceğidir. Johann Spies, Christopher Marlowe, William Mountfort, Paul Valéry, Theodor Storm, Thomas Mann, Johann Wolfgang von Goethe gibi bir dizi edebiyatçı -ki bu sayı oldukça fazladır- söz konusu temayı eserlerine taşımıştır. Yukarıda da kısmen değindiğimiz gibi Faust mitini sadece edebiyat bağlamında değerlendirirsek hata etmiş oluruz; zira yine müzik başta olmak üzere, birçok filme de konu olan mezkûr tema tüm Avrupa medeniyetini derinden etkilemiştir. Faust teması başta Avrupalılar tarafından olmak üzere asırlardır yeniden yazıla gelmektedir. Biz bu kontekstte Thomas Mann’ın ve Goethe’nin, Faust mitini eserlerine derç ettiği yapıtlarını ele alacağız. Öteki türlü davranmamız şimdilik imkân dâhilinde görünmüyor; zira tüm kitapların incelenmesi ve incelemelerin derlenip toparlanması oldukça vakit alıcıdır.

Goethe’nin, Urfaust’u (1775) saymazsak Faust’un ilk cildini 1808’de, ikinci cildini 1832’de bitirip yayımladığını görüyoruz. Thomas Mann’ın ise Doktor Faustus’u 1947’de yayımladığı görülüyor. İki eser arasında elbette birtakım tematik farklılıklar olması kaçınılmaz. Zira aksi söz konusu olsaydı eserlerin tekrar tekrar yazılmasına lüzum duyulmazdı. Edebî açıdan bakıldığında iki eser arasında tür farklılığı olduğunu da söylemek gerek; Goethe’nin Faust’u bir tiyatro yapıtıyken Mann, miti roman türünde kaleme almıştır.

Faust’ta esasında iki anlaşma vardır: Biri Mefistofeles (şeytan) ve Tanrı, diğeri Mefistofeles ve Faust arasında. İlk anlaşma Mefisto’nun derin, başa çıkılması güç buhranlar yaşayan Faust’u kendi yoluna çekmek için Tanrıdan müsaade istemesiyle vaki olur. Evet, Faust felsefi, tıbbi ve teolojik bilgileri zatında barından bir bilgindir. Ancak tüm bu malûmat Faust’un şahsında bir dilemmaya ve mutsuzluğa yol açmıştır. Bilgi, Faust’u mutsuz eder. Bilgi kimi mutlu eder ki? Şu ana kadar şunu görmüş olduk ki en mutlu insanlar, ekseriyetle en cahillerden oluşuyor. Bilgi yüktür. Mutluluk ve bilgi arasında ne yazık ki sıfır korelasyon mevcut.

Faust mutsuzdur, ömrünü kitaplar arasında, öğrenmekle geçirmiş, dünyevi zevklerden uzak bir yaşam sürmüştür. Hayatını dolu dolu geçirememiş olması son zamanlardaki huzursuzluğunun başat sebebidir. Tam bu noktada şeytan yukarıdan aldığı müsaadeyle aşağı iner ve Faust’u odasında bir başına yakalar. İlk an köpek suretiyle bulunmaktadır odada. Bu ilk geliş aslında pek bir önem arz etmez. Zira Mefisto tanışmak maksadıyla bulunmaktadır Faust’un karşısında. Burada aslında dikkate şayan husus Faust’un şeytanla yüz yüze geldiğinde herhangi bir taaccüp etme emaresi göstermemesidir. Bu durumun ilmin kesretiyle kuvvetli bir bağı olduğuna inanıyoruz.

Mefisto’nun ilk gelişinin üzerinden çok vakit geçmeden ikinci karşılaşma zahir olur: Faust çalışma odasındadır. Mefisto ise bu sefer almayı arzu ettiği ruh için orada bulunmaktadır. Faust direnir, karşıt görüşler yöneltir şeytana; ancak neticede anlaşmayı şu sözleriyle kabul eder:

Huzur içinde uzanacaksam tembel yatağıma,
Sonum gelmiş olsun benim!
Günün birinde gözümü boyayarak yalanlarınla,
Kendimi beğenebilir hâle getirebilirsen,
O zaman kandırabilirsin beni tadını çıkararak:
O gün benim için son gün olsun!
Giriyorum bu bahse![i]

Görüldüğü üzere Faust, zevki tattığını ve neticede pes ettiğini itiraf ettiği takdirde bahsi kaybedeceği üzerine anlaşmayı kabul eder. Esasında bu biraz da aşk temelli bir bahistir; nitekim Faust, Margarete adında bir kıza âşık olur. Mefisto, Faust’a hizmetkâr olduğundan onun dileklerini yerine getirmek için gayret sarf eder. Şeytan da olsa anlaşmasına sadıktır. Bu anlaşmanın gereği olarak Margarete’nin Faust’a âşık olmasını ve iki aşığın birbiriyle buluşmasını kolaylaştırır. Faust benliğinden uzaklaşmaktadır. Buna belki de en büyük dayanağımız Margarete’nin erkek kardeşi Valentin’in katlidir. Valentin’i öldüren kişi, evet, bilgin Faust’tur. Faust’taki aşk pek kuvvetlidir, öyle ki bu aşk, sırf Margarete’nin şahsından öte, onu aşarak, Yunan mitolojisine göre Truva Savaşı’na neden olan dünyanın en güzel kadını Helen’e kadar ulaşır. Ne var ki neticede Mefisto kaybeder. Tanrının insana olan güveni galip gelir. Tanrı kazanır, şeytan kahrolur, ruh kurtulur. Bu, neticede doğal bir süreç midir, değil midir, bilinmez. Her ferdin bu duruma bakışının farklı olması kuvvetle muhtemeldir; zira genelde din, özelde tanrı olgusu bireyin inancına göre değişkenlik arz eder.

Thomas Mann’ın Doktor Faustus yapıtına gelecek olursak, ana karakter Adrian Leverkühn oldukça zeki, duygusallıktan uzak bir bestekârdır. Teoloji fakültesinde eğitim almıştır; fakat bu eğitim onun şahsi arzularına bir cevap niteliği taşımaz. Nitekim Leverkühn’ün arkadaşlarından biri romanın bir yerinde: “Yani sen genç olmak için fazla serinkanlı, dindar olmak için de fazla zekisin. Zekâ, Kilise bünyesinde işe yarayabilir ama din alanında değil.”[ii] diyerek Adrian’ın teoloji okumasındaki manasızlığı sorgular.

Yaratma arzusuyla dolup taşan Leverkühn’ün aşırı mantıklı olması ve duygusallıktan mahrum oluşu yaratıcı dehasının önündeki en büyük engeldir. Bu arzu neticede öyle kuvvetli bir hâl alır ki iblis bir gün genç adamın karşısında belirir. Söz konusu ilk karşılaşma anını Goethe’nin yapıtındaki Faust’unkiyle mukayese ettiğimizde görüyoruz ki Adrian Leverkühn, iblisi aynı serinkanlılıkla karşılamıyor; ondan ürküyor. Bu duruma Faust’un bir bilgin olmasını ve dünyevi haz arzulamasını, Leverkühn’ün ise nispeten daha az bilgili olmakla beraber şeytandan sanatkârlık dilemesini sebep gösterebiliriz.

Doktor Faustus’taki ilk karşılaşma anı Faust’taki gibi kısa kesilmez; zira bu an varoluşsal birtakım felsefi diyaloglar, bir dizi soru ve karşıt görüşle zenginleştirilir. Leverkühn ilk olarak kendi mantığı çerçevesinde, şeytanın orada bulunmadığına; aksine tüm olanların zihninden sadır olduğuna inanmaya, bir yandan da bu inancını karşısındakine kanıtlamaya çalışır. Şeytan ise bir dizi argümanla ve yüksek tıp bilgisi ile iknaa çalışır kurbanını. “Cehenneme gelmek o kadar da kolay değil. Önüne gelen girebilse, yer sıkıntısı çekerdik.”[iii] diyerek işi cehennemi cazipleştirmeye kadar götürür. Tüm söylenenlere Leverkühn elbette kayıtsız kalmaz, ekseriyetle iblise karşı çıkmakla birlikte -belki de ikna olduğunun göstergesi olarak- yapacağı anlaşmadan döndüğü takdirde neticede kendisini bekleyen bağışlanma kapılarının mahiyetini sorgular. En makul pişmanlığın, tüm ümitlerin tükendiği anda, yani en büyük günahlara giriftar olunduğu ve sebeplerin sükût ettiği bir anda yapılan pişmanlık olduğunu söyler iblise. Bu bağlamda Hz. Yunus bahsi tahattur edilebilir.[iv] Bağışlanmaya götüren en kestirme yolun en büyük günahlar işlendikten sonra, tüm ümitlerin tükendiği esnada vaki olacağını dile getirir Leverkühn. Şeytan ise Tanrının merhametini inkâr etmemekle beraber -zira şeytan Tanrının merhametinden öte, İslam inancına göre de Tanrının varlığını kabul eder.- Bay Leverkühn’e paradoksal bir yanıt verir: “Büyük bir günahın Tanrı üzerinde yaratacağı cazibe üzerine bile bile spekülasyon yapmak, şu bağışlanma anlaşmasını daha baştan son derece imkansız bir hâle getirmez mi?”[v]

Tartışmalar sonunda Leverkühn ikna olur. Kim olmamıştır ki şeytana ikna? Anlaşmada iblis, Adrian Leverkühn’e hizmetlerle dolu yirmi dört yıl hediye eder, Leverkühn’ün ise iblisten başkasına yönelik bir sevgiyi kalbinde barındırması yasaklanır. Ruh satılır.

Adrian Leverkühn bu yirmi dört yıllık süre zarfında öz kardeşi Hyphialta ile defalarca cinsel ilişkiye girer, bu kadından bir oğlu olur. Çocuk tuhaftır. Zeki olduğu anlaşılır, konuşmasında birtakım eski Almanca kelimeler kullanır, bir çocuktan ziyade yetişkin biri gibi davranır. Ancak Adrian Leverkühn bu çocuğa karşı sevgi duymaya başladığı anda küçük çocuk, iblis tarafından babasının/dayısının gözleri önünde acımasızca öldürülür.

Hikâyenin sonuna gelelim: Leverkühn yirmi dört yıl boyunca şeytandan her istediğini almıştır ve son saatlerini yaşamaktadır. Bu son anlarını, tüm olanları dostlarına itiraf etmeye ayırır. Sahneye çıkar -sahnede, bestekârın son eseri olan Doktor Faustus’un Ağıdı’nın çalınması için bir de piyano vardır- ve salondakilere hayatını nispeten özetleyen şu konuşmayı yapar:

“Bildiğiniz gibi insanlar ya cennete erişmek ya da cehenneme gitmek için yaratılmışlardır. Ben cehennem için doğmuşum. Onun için, küstahlığımı şekere bulayıp yutturmak için Halle Akademisi’nde teoloji okudum; fakat Tanrı hatırına değil, öteki uğruna; o bakımdan teoloji tahsilim gizliden gizliye bu ittifakın bir başlangıcıydı; Tanrıya değil ona, büyük religiosus’a[vi] yönelişimi gözlerden gizliyordu.”[vii]

Konuşma uzundur. Girdiği yolun gerekçesini ise şu sözleriyle dile getirir: “Öyle bir zamandayız ki, doğru adımlarla, inançla ve sadelikle hiçbir şekilde bir yere varılmıyor. Şeytanın yardımı olmaksızın, kazanın altında cehennem ateşi yanmaksızın sanat yapmak imkânsız…”[viii] Son sözlerini eder, her şeyi itiraf eder ve piyanonun başına geçer, orada ölür.   

Kitapta ayrıca şeytanla ilintili dört kısa hikâye daha anlatılmakta. Bu kısa hikâyeler, bahsimizin dışında olduğundan değinilmeyi hak etmiyor.

Thomas Mann’ın gerçek bir sanat eseri ortaya koyduğu Doktor Faustus oldukça hacimli bir kitap. Müzikle ilintili bir dizi terimin ve gereksiz biyografilerin yer aldığı kitap pek de sıkıcı. Ancak yazar, aktardığımız malumatın haricinde romanın sonunda Leverkühn’ün şahsından bir Almanya yaratıyor. Adrian’ın kaderini, savaştan savaşa koşan barbar Almanya ile şöyle ilişkilendiriyor:

“Almanya, telaştan kızarmış yanaklarıyla yabansı zaferlerinin doruklarında başı dönmüş sendelemekteydi o sıralar; bağlı kalmaya kararlı olduğu, kanıyla imzaladığı bir anlaşmadan aldığı güçle dünyayı ele geçirmeye hazırlanıyordu. Bugün ise, şeytanlarla kuşatılmış hâlde gözlerinden birini eliyle kapatmış, diğeri vahşete dikili, çaresizlikten çaresizliğe yuvarlanmakta.”[ix]

IX numaralı alıntı nihai olarak, yeniden yazımın amacını da ele veriyor. Thomas Mann Almanya’nın güncel durumunu da eserine dâhil ederek, mitin güncelliğini koruyor. Asırlardır ele alınan mit, Thomas Mann’ın mezkûr eseriyle canlılığını korumaya devam etmiştir.  

Görüldüğü gibi Faust miti bilhassa Avrupa medeniyetinin kült temaları arasında. Defalarca ele alınan bu tema, umuyoruz ki okuyucunun zihnindeki bazı boşlukları doldurmuştur; zira medeniyet meşalelerine götüren ışıklardan birinin de mitolojik kaynaklar olduğuna inanıyoruz. Avrupa medeniyetinin başlıca eserlerine nüfuz etmiş, ısrarla yeniden yazıla gelmiş mezkûr miti ise göz ardı etmemiz, meraklı bizler için mümkün değil.

Burak Ş. Çelik

[i] Fasut, Johann Wolfgang von Goethe, s. 76, Çev. Genç Osman Yavaş, İthaki Yayınları, Haziran 2017, İstanbul

[ii] Doktor Faustus, Thomas Mann, s. 176, Çev. Zehra Kurttekin, Can Yayınları, Ocak 2014, İstanbul

[iii] Doktor Faustus, Thomas Mann, s. 365, Çev. Zehra Kurttekin, Can Yayınları, Ocak 2014, İstanbul

[iv] Kavmine kızan Hz. Yunus bir vakit şehri terk etmiş, bir gemiye binmiş. Gemiden atıldıktan sonra bir balık tarafından yutulmuş. Gece vaktinde, denizin ortasında, balığın karnında tüm sebeplerin sükût ettiği aşikârdır. Ancak bu noktada dile gelecek bir pişmanlık insanı rahmete pekâlâ mazhar edebilir. Ve neticede rahmet hâsıl olur.

[v] Doktor Faustus, Thomas Mann, s. 364, Çev. Zehra Kurttekin, Can Yayınları, Ocak 2014, İstanbul

[vi] (Lat.) Dindar.

[vii] Doktor Faustus, Thomas Mann, s. 722, Çev. Zehra Kurttekin, Can Yayınları, Ocak 2014, İstanbul

[viii] Doktor Faustus, Thomas Mann, s. 723, Çev. Zehra Kurttekin, Can Yayınları, Ocak 2014, İstanbul

[ix] Doktor Faustus, Thomas Mann, s. 739, Çev. Zehra Kurttekin, Can Yayınları, Ocak 2014, İstanbul

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Instagram
Takip Edin!