NEKRASOV
Nekrasov deyince, eserleriyle Rus edebiyatında tartışma konusu olmuş ve olmaya da devam eden bir şair çıkar karşımıza. 1821 yılında doğmuş olan şairin, orduda görevli fakir bir subay olan babası Polonyalı bir kadını sevmiş ve onunla evlenmiştir. Şairin annesi ise soylu bir kadın olmalıdır, çünkü Nekrasov şiirlerinde ondan öyle derin bir aşk ve hürmetle bahseder ki bu durum neredeyse başka hiçbir şairde görülmemiştir. Fakat şu var ki annenin ölümü çok erken gerçekleşmiş ve kızlı erkekli on üç kardeşten oluşan geniş aile kendini bir anda çok büyük sıkıntılar içinde bulmuştur.
İstikbalde önemli bir şair olacak olan Nikolaus Nekrasov ailesinin yaşadığı şehri terk ettiği ve üniversitenin Filoloji Fakültesine girmek için Petersburg’a gittiği zaman henüz on altı yaşındaydı. O tarihlerde Rus öğrencilerin çoğu, ailelere ders vererek hayatlarını idame ettiriyorlardı. Oldukça cüzi bir ücret almalarına rağmen hem başlarını sokacakları bir yerleri oluyor hem de karınlarını doyurabiliyorlardı. O zamanlar Nekrasov da müthiş bir sefalet içerisindeydi. Şair sonraları bu durumu şöyle ifade etmiştir: “Tam üç yıl boyunca kendimi her gün daha çok aç hissediyordum. Sipariş verme zorunluluğu olmayan, sadece gazete okumak amacıyla da girilebilen restoranlardan birine gider ve gazetemi okurken ekmek tabağına gizlice yanaşır, tabaktaki ekmeği yerdim. Bunu adet edinmiştim ve o an yediğim ekmek gün boyu yediğim tek şey oluyordu çoğu zaman.”
Nekrasov, açlığa daha fazla dayanamadı ve sonunda hastalandı. Eski sağlığına kavuştuğunda ise harabe odasını kiraladığı fakir bir asker olan ev sahibi tarafından, birikmiş kira borcu nedeniyle soğuk bir kasım akşamı kapı dışarı edildi. Nekrasov geceyi sokakta geçirmek zorunda kalmıştı. Oradan geçen bir dilenci ona acıdı ve onun varoşların yaşadığı oldukça izbe bir mahalleye yerleşmesine önayak oldu. Üstelik o mahallede genç şair dilekçe yazma karşılığında birkaç fenik kazanabildiği bir müşteri bile edinmişti. Gençliği böyle geçti. İyi olan şu ki o, bu süre zarfında daha yakından tanıma fırsatını elde ettiği Petersburg halkının sefil ve en alt tabakasını sevmiş ve ömrü boyunca bu sevgiye sadık kalmıştı. Sonraları aralıksız çalışarak ve çeşitli almanaklar yayımlayarak maddi durumunu düzeltti. Turgenyev ve Dostoyekski de dâhil olmak üzere bizim bütün önemli yazarlarımızın eserlerini yayınladıkları dönemin en önemli dergisinde de daimi olarak çalışma fırsatı elde etti. Hatta Nekrasov 1846 yılında, sonraki on beş yıl boyunca Rus edebiyatında çok önemli bir rol oynayacak olan Sowremennik[1] adındaki bu derginin sahibi olmuştur.
Altmışlı yıllarda Sowremennik dergisi vesilesi ile iki mükemmel insanla tanıştı. Bunlardan biri Tschernischewsky, diğeri Dobrolyubov’dur ve Nekrasov’un en iyi şiirlerini yazdığı dönem yine bu döneme rastlar. 1875 yılında ağır bir hastalık geçiren ve iki yıl boyunca yaşam mücadelesi veren Nikolaus Nekrasov, Aralık 1877’de hayata gözlerini kapadı. Şairin cenaze merasimine çoğunluğunu üniversiteli gençlerin oluşturduğu binlerce insan katılmıştır. Nekrasov’un mezarının başında onun şairlik liyakati hakkında hala bir sonuca vardırılamamış ateşli tartışmalar başlamış ve mezarlıktaki bu tartışmada Dostoyevski, şairlik liyakati bakımından Nekrasov’u Puşkin ve Lermontov ile bir tutmuştur. Bu esnada kalabalıktan genç bir Nekrasov hayranı: “Puşkin ve Lermontov’dan daha ustaydı.” diye bağırmış ve bu çığlık şu sualin günümüzde bile tartışma konusu olmasına sebep olmuştur: Nekrasov, Puşkin ve Lermontov gibi usta bir şair miydi?
Nekrasov’un şiir sanatı benim gençliğimde ve kişisel gelişimimde öyle büyük rol oynamıştır ki o zamanlar kendi düşüncelerime güvenerek hareket etmeye cesaret etmek bile istemiyordum. Hatta bu yüzden Nekrasov’un şiir sanatını Rus eleştirmenlerden Arssenieff, Skabitschewsky ve Wengerof’un (Rus yazarları hakkında büyük bir biyografi eseri yazmıştır.) görüşleri ile karşılaştırmak suretiyle adeta kendime onaylatıyordum.
Gençlik çağı olan on altı ve yirmi yaşları aralığına girdiğimizde zihnimizde belirmeye başlayan amaçlarımızı ve ideallerimizi açıklayacak ifadelerin eksikliğini duyduk. Amaç sahibi olmak yeterli değildi; onlara mana verecek ifadelere ihtiyacımız vardı. Kimimiz bu ifadeleri kilisede dinlediğimiz dualarda bulurduk, kimimiz ise, ki ben bu gruptanım, duygularımızı bu şekilde ifade etmekten hiç memnun değildik: Dualardaki bu bahsedilen ifadeler size çok yetersiz görünür ve siz, zihninizi meşgul eden ve insanlık ile birlikte gelişen, evrene ve yaşama yönelik felsefi soruları daha mutlak bir surette dile getirebilmek için başka ifadelere ihtiyaç duyarsınız. Nihayetinde o ifadeleri şiir sanatında bulursunuz. Ben, kalbimin şairane hislerini dile getirebilmek için ihtiyacım olan ifadeleri bir yandan Goethe‘nin felsefi şiirlerinden, diğer yandan Nekrasov’un sevgisini kırsal halka yönelttiği kalıp ifade şekillerinden aldım. Bu sadece kişisel bir düşüncedir. Asıl soru ise Nekrasov’un Puşkin ve Lermontov gibi usta bir şair olarak kabul edilip edilemeyeceği.
Bazıları bu karşılaştırmayı büsbütün reddeder ve şiirlerinde sürekli olarak belli bir amaç gözettiği gerekçesiyle Nekrasov’u şair olarak kabul etmezler. Katı estetikçiler tarafından sık sık kullanılan bu yargılama açık bir şekilde yanlıştır: Shelley’de de böyle bir eğilim vardı fakat bu onun büyük bir şair olmasına engel değildi. Browning’in de bazı şiirlerinde belirli bir amaç vardı ve bu da onu büyük bir şair olmaktan alıkoymuyordu. Her büyük şair şiirlerinin çoğunda belirli bir amaç güder. Önemli olan bu amaçları ifade edebileceği estetik formu bulup bulamadığıdır. Büyük şair ise biçimi yani etkileyici imgeleri ve ritmik dizeleri ali bir amaç ile birleştiren kişi olacaktır.
Ayrıca Nekrasov okunduğunda dizelerini oluştururken zorlandığı hemen hissedilir. Puşkin’in düşüncelerini ifade etmedeki kabiliyeti ve Lermontov ile A.K Tolstoy’un dizelerindeki ritmik uyum onda yoktur. En iyi şiirlerinde bile öyle dizeler vardır ki bu dizelerdeki kusurlar kulak tırmalar. Ama duyguların ifade edildiği imgelerin estetiğine zarar verilmeden küçük oynamalarla bu kusurların düzeltilebileceği de hissedilir. Nekrasov’un kelime ve kafiye üzerinde tam bir ustalığa sahip olmadığı fark edilebilir. Ancak şiirin ana temasına uymayan ya da okuyucuda uyumsuz olduğu izlenimi veren tek bir şiirsel imge dahi onda bulunmaz. Yoğun ilhamı biçimin estetiğiyle bağdaştırmada başarılı değil iken, Barbier’in Jamben‘ını ve Victor Hugo’nun Azapları’nı kimi zaman biçim bakımından geride bıraktığı da unutulmamalıdır.
Nekrasov çok istikrarsız bir yazardı. Ama yukarıdaki eleştirileri yapanlar şu gerçeği de dile getirmiştir: Bir gazete matbaasını betimlediği edebi olmayan bir şiirinde bile, orda çalışan bir işçinin acılarını anlattığı on iki mısralık bölümdeki başarılı imgelerin, ahengin ve içsel zenginliğin Rus edebiyatında eşi benzeri yoktur.
Bizler bir şairi değerlendiriyorken -ki onun şiirinde hoşumuza giden veya gitmeyen bir şeyler mutlaka vardır- edebi eleştirimizi sadece dizelerin değerlendirilmesiyle ya da içerik ve biçem arasındaki ilişki ile sınırlandırıyorsak şiirin değerini düşürmüş oluruz. Herkes Tennyson’un biçem bakımından harika olduğunu bilir fakat o yine de çok basit sebeplerden ötürü Shelley’den daha büyük bir şair olarak kabul edilmez. Çünkü Shelley’in genel fikirlerinin içeriği Tennyson’dan çok daha iyidir. Bu örnekle vurgulamak istediğimiz Nekrasov’un üstünlüğünün, şiirlerini içerik temelli oluşturmasından geldiğidir. Rusya’da sosyal konuları ya da yurttaşlık vazifesi konularını işleyen bir sürü şairimiz olmuştur -ki sadece Plestschejef’i ve Minajef’i anımsamamız dahi yeterlidir- ve onlar bazen şiir sanatının bakış açısı yönüyle biçimsel güzellik bakımından Nekrasov’dan iyi sayılırlar. Lakin ne olursa olsun Nekrasov’da bu iki şairin şiirlerinde bulunmayan bir içsel güç vardır. Bu güç ona haklı olarak Rus şiirinin incisi olarak görülen mükemmel imgeler sunar.
Nekrasov ilham perisini “İntikamın ve Melankolinin perisi” diye adlandırıyor. Bu perinin haksızlığa hiçbir surette tahammülü yoktur. Nekrasov kötümserdir fakat onun kötümserliğinin, Wengerof’un da işaret ettiği gibi, kendine has bir karakteri vardır. Şiirleri Rus halkının sefaletini yansıtan iç karartıcı imgeler barındırmasına rağmen, bu şiirlerin temel işlevi okuyucu üzerinde bıraktığı etkiyle onları yüce duygulara ulaştırmasıdır. Hem şair bahsedilen bu üzücü gerçeklik yani Rus halkının sefaleti karşısında boynunu da bükmez: Aksine onunla korkusuzca savaşır ve zafere de inanır. Nekrasov’u okumak, içinde iyileşme tohumlarını taşıyan bir hoşnutsuzluğa neden olur.
Şiirlerinin ana temasını Rus halk kitlesi, köylüler ve onların acıları oluşturur. Halka olan sevgisi ise eserlerindeki kırmızı çizgidir. Onlara hayatı boyunca sadık kalmıştır. Bu Rus halkına olan sevgi, gençlik yıllarından itibaren birçok çağdaşına öncülük eden Nekrasov’un yeteneğini yaşamı boyunca kullanmasına vesile oldu. Sonra bu çağdaşlar onu, kölelikle olan mücadelesinde daha çok ateşlemişlerdir. Kölelik ortadan kalktığı zaman ise Nekrasov’un çoğu arkadaşı eserlerinde artık bu tip şeyleri işlemekten vazgeçmişlerdir. Oysa Nekrasov bundan sonra ekonomik ve politik boyunduruklardan çeken zavallı kitlelerin şairi olmuş ve ömrünün sonuna yaklaştığında bile “Ben elimden geleni yaptım, görevim bitti.” dememiştir. Aksine son nefesine kadar şiirleri yeterince savaşmadığı düşüncesi üzerineydi. Bir defasında şöyle demiştir: “Yaşam mücadelesi, şair olmamı; şiirlerim bir yaşam mücadelecisi olmamı engelledi.” Nekrasov, çağına hizmet etmiş, bütün hayatını insanlığa adamış ve ölümüne kadar yaşadığından daha fazla yaşamış bir şairdir.
Nekrasov çok sık olmasa da bazen ümitsizliğe de kapılır. Onun için Rus köylüsü sadece gözyaşı akıtan bir varlık anlamı taşımaz. Aksine bu köylü güler yüzlü, bazen komik ve hatta kimi zaman oldukça eğlenceli bir yoldaştır. Nekrasov bu köylüleri çok nadir olarak idealleştirir. Eserlerinde onları çoğunlukla oldukları gibi aktarır. Şairin Rus köylüsünün gücüne olan inancı yoğun ve şiddetlidir. “Nefes almak için birazcık daha özgürlük” deyip şöyle devam eder: “Rusya, iyi bir geleceğe ve büyük kahramanlara sahip olduğunu elbet bir gün gösterecektir.” Bu onun şiirinde sık sık tekrarlanan bir olgudur.
Nekrasov’un en iyi şiiri Kırmızı Burunlu Ayaz’dır. Bu şiirde Rus köylü kadını tanrılaştırılmıştır. Şiir duygusal değildir ve destansı bir stil ile yazılmıştır. Kişileştirilmiş bir ayazın ormanda dolaştığı ve bir köylü kadınının zihninden eski mutlu günlerini geçirirken yavaş yavaş soğuktan donduğu bölüm, en estetikçi eleştirmenlerin bakış açısından bile muhteşem görünür. Çünkü bu şiir çok iyi dizelerle yazılmıştır ve bir dizi güzel imge ile oluşturulmuştur
Köylü Çocuklar büyüleyici bir pastoral şiirdir. “İntikamın ve melankolinin perisi” diyor bir eleştirmenimiz “kadınlardan ve çocuklardan bahseder etmez ılımlı ve müşfik bir hal alıyor.” Aslında ağır bir tanımlama olan intikam şairi yakıştırmasına maruz kalan Nekrasov’dan başka hiçbir Rus şair kadınları, özellikle anneleri bu kadar çok övmemiştir. Nekrasov bir anneden bahsetmeye başlar başlamaz oldukça duyarlılaşır ve kendi annesine ithaf ettiği, sadece av ve içki âlemlerini düşünen ve kölelerine kötü davranan insanlar içinde bir toprak ağasının evinde yokmuş gibi yaşayan bir kadını anlattığı dizeler bütün dünya edebiyatındaki şiirler arasında inci gibi parlamaktadır.
Sibirya’daki sürgünü ve bu sürgündeki dekabrist[2] Rus kadınlarını işlediği şiiri büyüleyicidir ve çok muhteşem bölümler içerir. Fakat bu şiir ne köylüleri işlediği şiirlerine ne de Turgenyev ile Rudin ve Nataşa gibi aynı tipleri aynı anda tanımladığı Saşa adlı şiirine yetişmez.
Nekrasov’un şiirlerinin kafiye ile yapılan yoğun bir savaşın izlerini taşıdığı ve şiirlerinde kötü mısraların olduğu kesinlikle doğrudur. Fakat onun halk arasında en çok tanınan şairlerimizden biri olduğu da bir gerçektir. Zaten onun şiirlerinin bir kısmı tüm Rus halkının ortak malı olmuştur. O, olağanüstü bir şekilde çok okunur ve bu okunma sadece kültürlü sınıf tarafından değil aynı zamanda en sefil köylüler tarafından da gerçekleştirilir. Ayrıca eleştirmenlerimizden birinin şu tespiti oldukça doğrudur: Puşkin’i anlamak için az çok edebi bir temele sahip olmak gerekli iken Nekrasov’un edebi zevkine varmak için okuma yazma bilen bir köylü olmak bile yeterlidir. En fakir köy okullarındaki Rus çocukların şimdi bile Nekrasov’u okumalarına ve onun şiirlerinin tüm bölümlerini ezbere bilmelerine şahit olmadan bu gerçeği hayal edemezsiniz.
Pyotr Kropotkin
Çev. Burak Ş. Çelik
[1] Ç.N: Sowremennik kelimesinin Türkçedeki karşılığı çağdaştır.
[2] Ç.N: Aralık 1825’te Rusya’da başlayan Dekabrist İsyanı’na katılanlara verilen genel isim.